5 Ağustos 2015 Çarşamba

şekerci mi baban senin: papilionidae

  papilionidae -türkçe ismiyle kırlangıçkuyruklar- en büyük kelebeklerden oluşan 550dan fazla türden meydana gelen kocaman bir familya. yani böcek familyaları için aslında pek de kocaman sayılmaz ama, ne diyebiliriz.


 kelebeklere kırlangıçkuyruk denmesinin sebebi, alt kanatlarındaki kuryuğa benzer uzantılar aslında ama familyanın bütün üyeleri bu uzantıya sahip değil, mesela dünyanın en büyük kelebeği ornithoptera alexandrae mesela gözümün nuru parnassius apollo, ama kırlanıçkuyruklarının olmaması bir kelebeğin kırlangıçkuyruk olup olmadığını belirlemiyor işte.

  550den fazla kırlangıçkuyruk türü var evet ama bunların çoğu tropikal bölgelere has kelebekler, üzücü, hatta daha üzücüsü de türkiye de dahil avrupada sadece 12(ON İKİ) tür uçabiliyor.
 bu 12 türün 4ü fisto, 5i apollo, kalan 3ü de gerçek kırlangıçkuyruk.

  gerçek kırlangıçkuyruklar daha çeşitli yüksekliklerde uçabiliyor, sanırım bu yüzden çoğunuz nereye bakacağınızı bilirseniz ve uslu birer çocuk olursanız kırlangıçkuyruk tırtıllarını görebilirsiniz. 
  peki nereye bakıyoruz: havuçgiller familyası(apiaceae)
  bitki illüstrasyonları çok hoşuma gittiği için size hemen havuçgil illüstasyonları da göstereyim:







  tırtıllarla ilgili bilmemiz gereken diğer bir husus da ---> osmeterium 
 osmeterium tırtıllar sadece kendilerini tehdit altında hissettiklerinde keskin bir koku ile birlikde görülüyor. bu keskin koku da genelde tırtılların beslendikleri bitkilerin toksinlerinden geliyor. tırtılların beslendikçe renklerinin daha da yeşillenmesi de yine bu toksinlerden kaynaklı. neyse, işte bir osmeterum videosu:
                                    

  vüdyodaki papilio machaon, türkiyede bulunan 3 türden biri. digerleri de papilio alexanor ve iphiclides podalirius.
  ben de şu ana kadar zaten sadece machaonu gördüm. üzücü. şu an gözetimim altında 5 adet papilio machaon tırtılı var ve birinin krizalidine az kalmış olması gerek.
         krizalid şöyle olacak:

                           

                                  

                               bu kadar sanırım. hayırlı kalkışlar kırlangıçkuyruk
                               




               
            

28 Haziran 2015 Pazar

beyin kontrolü, zombi böcekler ve daha başka zombiler

normal bir günde, normal bir ruh haliyle yürürken bir anda gelen bir "emir" ile bir ağaca tırmanıp ölmeyi beklediğinizi ya da yüzme bilmediğiniz halde kendinizi en yakındaki havuza attığınızı ya da hayvanat bahçesine gidip aslanların kafesine girdiğinizi falan düşünün. söz konusu insanlar olduğu zaman, böyle şeyler sadece bilim kurgu filmlerinde olur (bkz: the happening) ama bunlar günlük hayatlarında böceklerin ve küçük boyutlu başka hayvanların başına gelebilecek sıradan olaylar.

bazı parazitik mantarlar, eşek arıları, tek hücreliler ve tenyalar salgıladıkları bileşiklerle ev sahiplerinin beyin kontrolünü ele geçirebilir ve kendi hayat döngülerini tamamlamak için bu ev sahiplerini gözden çıkarabilirler.

peki nasıl?

ilk bahsedeceğim zombi yapıcı parazit bir mantar, hatta sanıyorum bazılarınız bu mantara yabancı bile değil. cordyceps eklem bacaklılar üzerinde yaşayan parazitik bir mantar cinsi. neden bazılarınız yabancı değil? the last of us isimli oyunda bu cinsin bir türü insanları etkiliyormuş ve onları yaratıklara dönüştürüyormuş, ama insanlar eklem bacaklı olmadığı için, şu an için korkulması gereken bir şey yok sanıyorum.

parazit eklem bacaklılarımıza toprak üzerinden bulaşıyor, vücudun içine giriyor, ev sahibi günlük yaşantısına devam ederken birden içinde yukarılara tırmanmak için müthiş bir his duyuyor. tırmanıyor, kendini bir yere sabitliyor ve daha sonra ölüyor. sanırım daha korkunç şeyler yaşamadan önce ölmesi iyi bir şey çünkü ölümünden sonra mantar kafasını yararak büyümeye başlıyor. mantarın büyümesi bir hafta kadar sürüyor ve puff. sporlarını yayarak yaşam döngüsünü tamamlıyor. hayvanlar aleminde yer alan bir canılının böyle şeyler yapabiliyor olması bana şaşırtıcı gelmiyor ama bir mantarın bunu yapabiliyor oluşu, nasıl desem, ürpertici mi? olabilir.

mantarın böceklere yaptığı şeyler ise neredeyse "sanat" denebilecek kadar güzel















sıradaki zombi yapıcımız ise, namatomorpha familyası üyeleri, kılımsısolucanlar. kılımsısolucanlar ne yapıyor peki? en baştan başlayalım, kılımsısolucan larvaları suda yüzmekteler, bu sırada başkalarvalar tarafından yenildiler, sivrisinek larvası mesela, daha sonra bu sivrisinek ergin hale geldi, uçup sizi sokmaya başladı, ama korkmayın, insanlara bulaşmıyor, sizi soktuktan sonra uçarken bir cır cır böceğine yem oldu, ya da çekirgeye, ya da peygamber devesine. işte artık kılımsısolucan yavruları olmak istedikleri yerdeler. burada böceğin içinde büyümeye başlıyor, ve yeterli büyüklüğe ulaştığında, döngünün tamamlanması için, suya ihtiyacı oluyor. bu yüzden de böceğimizin beyin kontrolünü ele geçiriyor ve onu en yakındaki su birikintisine atlayacak bir intihar makinesine çeviriyor. parazitin çiftleşebilmesi ve üreyebilmesi için suya ihtiyacı var, böceğin vücudu bir kez suyla temas ettiğinde spagetti çıkışı gerçekleşiyor.
 bunun gerçekleşmesini ise aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz. dayanamam diyorsanız da izlemeyiverin





sıradaki parça ise salyangozlar için çalıyor: leucochloridium paradoxum
peki bu ne demek?


TA DAAA

bu salyangozu çıldırmış gibi gösteren gözler aslında içerisine yerleşmiş birer parazitik yassı solucan. salyangozumuz en sevdiği atıştırmalık olan kuş pisliğini yerken başına bunların gelebileceğini nereden bilebilirdi? kuş pisliğinden vücuduna aldığı bu parazit onun gözlerine yerleşecek, önce onu kör edecek sonra da beyin kontrolünü ele geçirip onun kendisini kuşlara sunmasına neden olacak. bunları bilemezdi. zavallı küçük salyangoz.. parazit bulaştığı andan itibaren salyangoz kendini daha vejetaryen bir beslenme yaparken buluyor. sürekli bitki yemesi iseonu daha renkli ve sulu gösteriyor, mmhh tam kuşların ağzına layık bir yemek. hatta biraz hansel ve gratelin cadısını andırabilir ama biraz.


şimdi de biraz uğur böceklerine dönelim. ne yazmıştım, kırmızı renkleri onların tehlike olarak algılanmasına neden oluyor, kimse kırmızı bir şey yemek istemez falan. tabii, bu özellikleri uğur böceklerine her zaman fayda getirmiyor..

bu uğur böcekleri ne yapıyor?


eşek arısı larvalarına bekçilik yapıyorlar.

 bakın, eşekarıları gerçekten korkunç. bal arıları tatlıştır ama eşekarıları korkunçtur. ve çoğu da parazitiktir. bu uğurböcekleri, bir eşek arısı sokulmasıyla bir adet yumurta taşımaya başlıyor. yumurta uğur böceğinin içinde çatlıyor. larva bacaklarının arasını yararak abdomenden çıkıyor ve burada koza duzumuna geçiyor ve uğur böceği yine de canlı kalabiliyor. buradan sonra kçıp gitmesi gerekirken, larvanın içine bıraktığı kimyasllar yüzünden bu şekilde beklemeye devam ediyor. bekleyişi sırasında başka canlılara yem olmazsa da yaşamaya devam edebiliyor.
uğur böcekleri sandığımızdan daha güçlü hayvanlar galiba, pek öyle terlik pabuca kanacak değiller yani.

eşek arılarından devam ediyoruz.


bu gördüğümüz de yiyip bitirdiği hamam böceğini terk etmekte olan genç bir ampulex compressa

yine bir eşek arısı sokulması durumu var evet ama olaylar biraz daha korkunç ilerliyor. ısırıkla birlikte hamamböceğinin vücuduna giren zehir onu bir zombiye dönüştürüyor. zehir yayılıp eşek arısı kurbanının kanını emip antenlarini de çiğnedikten sonra onu yuvasına gitmeye zorluyor. ve hamam böceğinin bunu durdurmak için yapabileceği hiçbir şey yok. düşmanını doğruca yuvasına götürüyor. sonra burada hamam böceğinin abdomenine yumurtalarını bırakıp etrafını da ufak taşlarla kapatıyor. hamam böceği fiziksel olarak eşek arısından çok daha güçlü ve buyut olarak da neredeyse üç katı ama kaçmayı denemiyor bile. yumurtaların çatlamasına ve larvaların kendisini canlı canlı yemesine izin veriyor. 


peki bunlar hoşunuza gitmediyse dans eden balıklarla ilgili ufak hikayemi dinlemek hoşunuza gider mi? parazitik kurtçuk euhaplorchis californiensis balıkları etkiliyor. yerleştiği balığın beynine merkezi sinir sistemini bozacak ve balığı sürekli yüzeye yakın yerlerde yüzüp "dans etmesine" sebeb olacak kimyasallar salgılıyor. yani hangi kuş su üzerinde BENİ YE BENİ YE diyerek dans eden bu balığın teklifini geri çevirebilir. akıllı kuş.

peki kiraz ya da vişne sever misiniz? kim sevmez ki? kuşlar da sever. hatta daha bir sürü hayvanlar  da. bir iplik kurdu türü olan Myrmeconema neotropicum da bu hayvanlara istediklerini veriyor: bir kiraz. bbu iplik kurdu Cephalotes atratus türü karıncaları etkiliyor. tamamen siyah olan karıncalar zamanla şöyle görünmeye başlıyor:
peki kuşlar buna nasıl karşı koyacaktı?

peki, bitirmek üzereyim. bu son. 

en sona biraz örümcek sakladım. ki ben de örümceklerin hayranı sayılmam. bir çift bacak her şeyi değiştirebiliyor bakın.

yine parazit bir eşek arısı var elimizde. pek şaşırtıcı bir durum değil bu. Hymenoepimecis argyraphaga Kosta Rica endemik türü. olaylar ise şöyle gerçekleşiyor: dişi örümcekleri sokup felç ediyor. bu geçici felç sırasında örümceğin abdomenine yumurtasını bırakıyor. felç etkisi ortadan kalktığı zaman örümcek hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam eder ken yumurta da çatlıyor ve larva örümceğin kanından beslenmeye başlıyor. bundan birkaç hafta sonra larva salgıladığı bir kimyasalla örümceği kendi ağını bırakıp yeni bir ağ örmesi için zorluyor. örümcek buna nasıl karşı koyabilir? bu sefer ördüğü ağ ise kendininkinden tamamen farklı. hatta kendisi için neredeyse su geçirmez bir kafes örüyor diyebiliriz sanırım.
soldaki kendi ağı, sağdaki ise kimyasalların ona yapmasını söylediği ağ
bundan sonra larva örümceği tamamen zehirleyip öldürüyor ve kendi yaptığı örümcek ağında onun cesediyle beslenip güçleniyor. 


peki şimdi bu yazıdan neler öğrendik: eşek arıları korkunçtur, balıklar dans edebilir, kuslar kolay kandırılabilir, mantarlar da korkunç şeyler yapabilir ve eklembacaklı olmak göründüğü kadar da kolay değildir. 

galiba bu kadar, bitiriyorum. 

son olarak, tamamen alakasız, larvaları kurumak üzere olan su birikintisinden kurtarmaya çalışan erkek kurbağa(tatlış) videosu:



larvalarını kurtardıktan sonraki gururu görebildiniz mi? geçmiş babalar günü kutlu olsun o zaman

18 Mayıs 2015 Pazartesi

kurbağa annesinin seyir defteri

gerçekden, geçen yılki başarısız denemelerimi de sayacak olursak, iki yıllık uğraşlarım sonunda kendimi nihayet başarılı sayıyorum.

kurbağaların gelişimini düzenli olarak burada update eyleyeceğim sanırım.

ben eve getirmeden önce minimum üç haftalık olmaları gerekiyordu yani şuan beşinci haftanın içindeler diyebiliriz.

siz de olur da kurbağa larvası bakmak istersiniz diye deneyimlerimin sonucunda gördüğüm üzre suyun havayla temas ettiği yüzey ne kadar fazlaysa o kadar iyi. suyun derin olmasına gerek yok,  hatta derin olmasa çok daha iyi. haşlanmış marul mükemmel yem. su kireçliyse kurbağalarınız ölür. içme suyu ya da önceden kaynatılmış su. ben gölden getiriyorum. suyu sürekli değiştirmeye gerek yok, suyun sıcaklığı gelişimi etkiliyor o yüzden güneşde bırakıyorum,  böyle olunca da su çok fazla buharlaşıyor, ben de üzerine su ekliyorum. güzel bir sistem kurduk anlatabiliyor muyum?

eved.

18 Mayıs,  5. Hafta



kediş tam bir beyinsiz ya seviyoruz

ARKA AYAKLAR ÇIKTI?!!
şu an için bundan daha kaliteli bir fotovraf çekmem neredeyse imkansız çünkü aşırı hareketliler ve ayaklar da o kadar ufak ki.
şu an ayakları kullanamıyorlar bile, o kadar ufak, önümüzdeki haftaya sanırım yüzerken ayaklarını da kullanabilecekler. çok heyecanlıyım

şu güzelliğe bakar mısınız neredeyse mikroskobik (YOK ARTIK)





 
24 Mayıs





hepsi birer tatlış oldu canım yavrularım. ayakları sürekli hareket ediyor ve ön ayaklar da çıkmak üzere. derinin altında hareket etdiklerini görüyorum. bu yüzden şimdiden su dışana çıkabilecekleri yükseklikler yabdım çünkü ön ayakları çıktığı zaman solugaç solunumu yapmayı bırakıp akciğer ve deri solunumuna geçecekler.

heyecanla bekliyoruz


25 Mayıs




bir gecede olmasını beklemiyordum gerçekden şaşkınım....

yanlışlıkla yutacağımdan korkmasam öpeceğim o kadar güzel ki......

şimdilik sadece bu tatlış var gerçi. bir tanesinin de sol ayağı çıkmış sağdaki hala hapis. ilk gelen bu ve aralarında neredeyse en küçükleri. şuan hala suyun içinde takılıyor ama elime aldığımda zıplıyor. bildiğimiz kurbağa zıplaması. adını galiba şinasi koyacağım.


28 Mayıs

kuyruk artık yok olmak üzere. şu an 5 tanesi froglet denen kuyruklu ve iki bacaklı evrelerinde. 16 da froglet adayımız var ama hava yine soğuduğu için belki biraz gecikebilir. bilmiyorum. 
şinasi suyun dışında kalabiliyor ama çok uzun süreli değil. canım yavrum yuvadan ayrılacağı güne iyice yaklaştı. diğerlerine isim koyamıyorum çünkü ayırt edemiyorum ama şinasi öyle mi? hem en ufak hem rengi daha açık. canım şinasi


30 Mayıs



şinasinin "beach body"si de artık herkesinki gibi hazır. 

bu son güncellemedir, şinasi artık gerçek bir kurbağadır ve havalar düzeldiğinde iznik gölüne bırakılacak-sadece gerçek değil gerçek ve özgür bir kurbağa olacakdır.

17 Mayıs 2015 Pazar

o bir yusufçuk? o bir helikopter? hayır hayır o bir ejderha böceği!

yine mizah dolu bir başlık ve umarım bu birilerinin hoşuna gider. (OOO)

bakın -ejderha böceği uzun bir isim olduğundan üzülerek yusufçuk olarak bahsedeceğim artık- böceklerin neredeyse tamamı gibi yusufçuklar da başkalasım geçiriyorlar.

metamorfoz, yani başkalaşım, bence doğada insan gözünün görüp görebileceği en harika olaylardan birisi. düşünün, üzerinizdeki derinin altında birtakım kimyasal ve biyolojik olaylar gerçekleşiyor, bir şeyler yıkılıp yeni bir şeyler yapılıyor, bundan daha harika ne olabilir?


neyse, yusufçuklar çok eskiden beri varlığı bilinen böcekler. çok eski derken mesela 325 milyon yıl önceden bahsediyorum. yani insanlardan 125milyon yıl daha yaşlılar. aslında böyle olduğuna sevinmemiz gerekiyor sanıyorum, çünkü ilk yusufçukların devasa boyutlarda oldukları ile ilgili görüşler var. öyle ki gelmiş geçmiş en büyük böcek olan 247 milyon yıl öncesini gösteren maganeuropsis permiana  fosilinde böceğin kanat açıklığı 70 santimmiş. (bu yüzden "dragon" gayet uygun bir isim gibi geliyor bana, sorgulamaya gerek bile görmüyorum)

yani bakın şu boyutlarda oluyor.

şimdi, arada hala neredeyse 100  milyon yıllık bir boşluk var, ve böceklerin boyutlarının tarih boyunca küçüldüğünü de biliyoruz, o halde bence ilk yusufçuklar günümüz insanlarıyla aynı dönemde yaşamış olsalardı insanları çok lezzetli bulurlardı. keşke böyle olsaydı,  o zaman insan ırkı asla gelişemezdi bile, çünkü yusufçuklar şimdiki ufacık boyutlarıyla bile doğadaki en acımasız predatörlerden. bir avın bir yusufçuğun elinden kaçma şansı yok denecek kadar az. 
peki nasıl mı? 

yusufçuklar, 360 derecelik görüş açısına ve en hızlı böcek ünvanına sahipler. iki çiftden oluşan dört kanatlarını birbirlerinden bağımsız hareket ettirebilirler ve avlarıyla ilgili her şeyi hesaplarlar. avları ne kadar hızlı?  ne yönde hareket ediyor? avıyla arasındaki uzaklık ne kadar? bunların hepsini uçuş sırasında hesaplayabilir ve avlarını daha onlar ne olduğu anlayamadan bacaklarıyla tutup yakalayabilirler.

görüşlerinin kusursuz olmasının nedeni ise sadece 360 derecelik açıya sahip olmaları değil. gözleri kafanın neredeyse tamamını kaplıyor ve  tek bir göz yaklaşık 30.000 ommatidyumdan oluşuyor.

peki nedir yani bu ommatidyum?

dikkatli bakın, gözler peteksi bir dokudan oluşuyor.


bu peteksi göz dokusunu oluşturan her altıgen şekil işte bir ommatidyum. aslında altıgen şekil değil,  altıgen prizma desek daha doğru olur. prizmanın en  ucunda da ışığa duyarlı kısımlar var. 30.000 mikroskobik göz birleşip tek bir gözü oluşturuyor yani.

yusufçuklar odonata takımının anisoptera alt takımına üyeler. takımda iki alt takım daha var, biri fosiller için diğeri de damselfly denilen ve yusufçuklarla çok fazla karıştırılan kız böcekleri için. tabiy odonata türkçede takım olarak kız böcekleri diye geçiyor ama durum böyle değil işte. damselfly kız böceği, dragonfly helikopter böceği. bu böyle bilinecek anlaşıldı mı?

eved, kız böceğiyle yusufçuk nasıl birbirinden ayırt edilir 101 dersimize hoşgeldiniz. şimdi ilk olarak yeni bir sekme açıp görsellerde odonata kelimesini aratın. arattınız mı? harikasınız. fotoğraflara bakın,  bazılarının kanatları açık,  bazılarının kapalı olacak. işte dinlenirken kanatları açık olanlar yusufçuk, kapalı olanlar da kız böceği oluyor. aşırılar aşırısı kolay bir ders değil mi? bence de öyle.

biraz dağınık bir yazı oluyor sanırım kusura bakmayın.

larva dönemi, yusufçuklar için oldukça uzun bir süre,  suyun altında larva olarak 5-6 yıla kadar yaşıyorlarken, su üzerine çıkıp başkalasım geçirdikden sonra kuşlara yem olmadıysalar en fazla 2 yıl kadar daha yaşayabiliyorlar. larva döneminde de erginliklerindeki gibi predatör olarak besleniyorlar, kurbağa larvalarını falan yiyorlarmış, larva larvayı yer mi ama yiyor işte.

su altında pek bi maceraları yok aslında. beş yıl boyunca yemek yemekden başka bir şey yapmıyorlar. sonra bir gece vahiy geliyor bunlara, birden yemek yemeyi bırakıp karaya doğru yolculuğa çıkıyorlar. kenara sabah saatlerinde varıyorlar ve önce biraz beklemeleri gerekiyor, oksijenli solunum için adapte oluyorlar çünkü. su altındayken rektumlarındaki solugaçlarla nefes alıyorlardı çünkü, herhalde başkalaşım geçirirken en çok buna seviniyorlardır çünkü çok afedersiniz kim kıçından solunum yapmak ister?

neyse ne, bahar aylarında ve yaz başlangıcında sudan çıkanlar var ki buradakiler mayısın ilk haftası geldiler. geldiler çünkü sabahları erken kalkıp, göl kenarına inip onları bekledim. beklemezsem çoğu kuşlara yem oluyor çünkü hem onları izlemek hoşuma gidiyor. hmm. galiba anlatılacak bir şey değil bu o yüzden buyrun buradan izleyin:

 adamın aksanı cidden korkunç özür dilerim ama muhteşem bir vüdyo, bir de bayaa hızlandırılmış çünkü normalde sadece kanatlarını açabilmesi bile yarım saat kadar sürüyor. 

e sudan çıktık, napacaz şimdi? SEKS.

şaka bir yana bu nasıl çiftleşmek denecek olaylar ya.
bakın yusufçukların vücudları 10 segmentli. dişilerin cinsel organı dokuzuncu segmentde, erkeklerde ise birincil ve ikincil olmak üzere iki adet cinsel organ bulunuyor. birincil cinsel organ yine dokuzuncu segmentde bulunuyor ve spermler burada üretilip depolanıyor, ikincisi de ikinci segmentdeki penis ve çiftleşme sırasında birincil organdan spermleri çağırıyor. biraz karmaşık. ama dişi ve erkekleri ayırt edebilmek için ne yapıyoruz, ikinci segmentde çıkıntı arıyoruz,  çıkıntı varsa nedir, bu bir penisdir.

çiftleşmeleri de harika bu arada.


ya ne kadar romantik hayvanlar değil mi yaa

değil işte. bi sitede rape fln yazıyordu gerçi o kadar da abartılacak bi olay yok ortada zira dişinin rızası olmadığı sürece çiftleşmenin gerçekleşmesi imkansız. 
bana biraz komik geldi ama erkekler bölgeci oluyormuş, kendi bölgesine giren diğer erkeklere saldırıyormuş falan, çiftleşme olması için de nasıl diyim çiftleşme dansı mı,  birtakım uçuşlar yaparak dişiyi bölgesine çekmesi gerekiyor. ha dişi bölgeye girdi ve ikisi beraber çiftleşme dansına devam etdiler, bundan sonraki adımda erkek dişiyi boynundan, tam kafasının üzerinden vücudun sonundaki kıskaçlarıyla yakalıyor, daha sonra dişi, 9. segmentindeki cinsel organı erkeğin 2. segmentindeki penisiyle birleşecek şekilde abdomenini kıvırıyor. ve mükemmel romantik çiftleşme pozisyonu da böylece gerçekleşmiş oluyor. 

bunlarınki tahtrevalliye benziyor o yüzden üç kat daha komik

çiftleşme oldu diye, yumurtalar hemen dölleniyor sanmayın lütfen, öyle bir şey yok. dolaylı döllenme diye bir olay var, yumurtalar boşaltılırken dölleniyor,  harika. 

bu yüzden çiftleşmeden sonra çiftler hemen ayrılmıyor. erkek kıskacıyla dişiyi tutmaya devam ediyor ve yumurtlama yerine kadar tandem denen pozisyonda uçuyorlar.



bu uçuşda bir nevi erkek dişiyi taşımış oluyor, böylece dişi uçmak için daha az efor harcıyor ve asıl marifetini yumurtlama için saklayabiliyor.

erkeğin bu davranışı dişi yumurtaları bırakınca ve dişinin biraz havalanmasına da yardımcı olunca sonlanıyor. tandem uçuşunun en önemli sebebi ise, erkeğin dişiyi başka erkeklerin döllemesinden korumak istemesi.  çünkü neydi, yumurtalar boşaltılırken dölleniyordu, yani dişi farklı erkeklerle çiftleşebilir ve yumurtaları farklı genleri taşıyan spermler dölleyebilir.


bu kısımdan sonrası malum, yumurtaların çatlaması ve 5 yıllık larva hayatının başlamasıyla devam ediyor. 

yusufçuklar gerçekten ilginç hayvanlar ve gerçekten anatomileri helikopterlerin dizaynlarına örnek olmuş, o yüzden helikopterlere yusufçuk uçağı falan dense keşke, helikopter böceği sanki böyle 325 milyon yıldır var olanlar helikopterlermiş de böcekler son bilmem kaç yüzyıldır varmış gibi. cidden türkçe böceklere hak ettikleri önemi vermiyor ya. yazıklar olsun.

yusufçuklara hak ettikleri önemi en abartı şekilde veren ülke ise japonya. evvel zamanlarda bi japon imparatoru bir at sineği tarafından sokulmuş ve hemen ardından da bir yusufçuk gelip bu at sineğini yemiş. bu olaydan sonra da imparator  yusufçukların onuruna bizim şuan bildiğimiz japonyaya akitsushima yani "yusufçukların adası" ismini koymuş. sonradan bu isim nasıl japonya olmuş,  orasını bilmiyorum, beni ilgilendiren kısım bura değil. zaten japon kültüründe de yusufçuklar cesaret, erdem, bereket gibi şeyleri temsil ediyormuş hatta çoğu japon ailelerinin sembollerinde de yusufçuk varmış. 

ama diğer dünya ülkelerinde durum tamamen farklı. hatta avrupada çocukları eğer yalan söylerseniz gece uyurken yusufçuklar gelip ağzınızı diker diye korkutuyorlarmış. 
odonata takımının üyeleri evvelden dişli diye biliniyormuş, zaten kelimenin anlamı da bu, odonata dişli demek, ama aslında burada bahsedilen şey diş değil, sadece ağızları bu şekilde farklılaşmış, dişlere benzeyen ağız parçaları var. 
ama yine de bu yüzden çoğu ülkede yusufçuklardan korkuluyormuş, ısıracakları için. hatta kıskaçları yüzünden insanları soktukları ile ilgili mitler bile varmış ama bunlar da yine yalan dolan. 

ayrıca yine avrupada bazen yusufçuklara yılan doktoru da deniyormuş, ölü yılanları sokup diriltdikleri ile ilgili bir efsane varmış çünkü.  böyle saçmalık görmedim gerçekden.

ayrıca en hızlı  böcek austrophlebia costalis saatte 97km hız yapabiliyormuş ve kendisi avustralyanın endemik türlerinden.

denecek laf kalmadı başka sanırım. 

şimdi evde 21 tane iribaşa bakıyorum ve sanırım bu seferkileri yaşatacağım bereber birinci haftamızı doldurduk. 
mümkün olursa bir dahaki yazı da kurbağalarla ilgili olacak, sanıyorum. 

diğer bütün yazıları hoşçakalın ile bitirmişim o yüzden bu sefer hoşça kalmayın lütfen,  kusura da bakmayıverin artık napalım

2002 yapımı dragonfly isimli bir film var kevin costner oynuyormuş başrolde. sonsuz aşk olarak çevirmişler isterseniz izleyebilirsiniz romantik ve gizemli bir filmmiş. 

zaten yusufçuklar da romantik ve gizemli değiller mi....

çek abla çek bak iki tane aldım